Hayatında hiç olmadığı kadar mutluydu. Çünkü bugün "O" geri dönüyordu. Yıllarca hasretle beklediği, canının içi babası...
Onyedi yaşındaydı. O yaşa gelinceye kadar yaşadıkları onu hayattan soğutamamıştı. Işıl ışıl parlayan gözleri pencereden babasının yolunu bekliyordu.
Telefon çaldı. Kız telefonun çalışıyla irkildi. İçinde kötü bir his vardı. Bazı zamanlar olacakları hissedebiliyordu. Evet, bu telefonun çalışı, hiçte hayır değildi. Annesinin konuşmasını dinledi. Kötü bişeyler olmuş gibi görünmüyordu. Oysa o hep hissederdi ve hep gerçekleşirdi bu hissettikleri. Kız şüpheliydi ama durumdan da hoşnuttu doğrusu.
Annesi: -"Baban bir gün sonra gelecekmiş" dedi. -"Neden?" diye sordu kız. Hemen ardından, -"Bileti ancak ayırtabilmiş" diye ekledi annesi. Sonra ikiside sustu. İçlerinde bir burukluk oldu, biraz hayal kırıklığı. Ama zaten yıllardır bekliyorlardı, birgün daha bekleyebilirlerdi. Kız bunları aklından geçiredursun hava da kararmıştı artık.
Gece ilerledikçe kız sabırsızlaşıyor, tekrar günün açmasını bekliyordu. Gözüne bir damla uyku girmedi. Hayaller kuruyordu. Babasının yüzünü düşünüyordu.
"Hiç değişmiş midir acaba? En son on yıl önce görmüştü. On yıl önce daha ilkokul birinci sınıftaydı. Babası onu okula bırakırdı. Simsiyah saçları, yeşil gülen gözleri vardı. Çok da uzun boyluydu. Yıllar babamı ne kadar değiştirebilirdi ki... Belki saçları biraz ağarmış, göz çevresinde kırışıklıklar olmuştur" diye düşündü.
Kızın dikkati birden dışarıdaki görüntüye yoğunlaştı. Kar yağıyordu. Çok da severdi karı, kartopu oynamayı... Üstelik üç yıldır da hiç kar yağmamıştı. Ne güzel de yağıyordu. Belki de sabaha kadar ortalığı kaplayacaktı. Belki de babası geldiğinde, tıpkı yıllar öncesinde yaptıkları gibi kartopu oynarlardı.
Sonra...
"Acaba babam beni görünce ne diyecek?" diye düşündü. "Canım sizleri, SENİ çok özledim!" "Ooo benim kızım ne kadar da büyümüş canım benim. Kocaman da kız olmuş." Belki de hiçbirşey söylemeden sıkıca sarılır.
Kız bu hayalleri kurarken uyuyakalmıştı. Gün de biraz olsun açmaya başlamış ama kar halen durmamıştı. Etraf tıpkı kızın düşündüğü gibi beyaz örtüyle kaplanmıştı.
............................................................
Artık gün tamamiyle açmıştır. Kız KORKUYLA uyanır. Çok kötü bir kabus görmüştür, ne olduğunu anlayamadığı... İçini karanlık hisler kaplamıştı adeta. Belki sadece bir kabustu ama diğer bazıları gibi bu kabus ta ona bir haberciyse??? "İnşallah değildir" diye içinden geçirdi. HEM, hem dün telefon çaldığında da kendini kötü hissetmişti ama babasının birgün gecikmesi çok da kötü bir haber değildi. Tabiki hayal kırıklığı olmuştu. O kadar yılın özlemi son iki gün içinde daha da yoğunlaşmıştı ama öyle ya da böyle, nasılsa babası bugün geliyordu. Bu gecikme hiç de üzülecek kötü bir durum değildi.
Kız pencereye yöneldi. O bembeyaz örtüyü gördü. Her yer çok güzeldi. Karın zarafeti, saflığı, masumiyeti kızın içindeki tüm karamsarlığı birden atıverdi. Sanki karın oluşturduğu o bembeyaz örtü, kalbini de kaplamış, temizlemişti. Sanki sadece duru duyguları bırakmıştı. Babasını pencerenin önünde beklemeye karar verdi. Bu sırada annesi de uyanmış, kahvaltıyı hazırlamıştı. Kız kahvaltıdan sonra, pencerenin önündeki yerine döndü. Gözünü sokağın ucundan hiç ayırmıyordu. Biliyordu ki babası orada belirecek, o da hemen dışarı koşup ona sarılacaktı.
Saatler birbirini kovalıyordu. Ancak ne gelen vardı, ne de giden. Sanki herkes evinde oturmuş babasının gelmesini bekliyordu. Oysa çocukların kartopu oynaması gerekiyordu. Bir tuhaflık vardı. Sessizlik o kadar kuvvetliydi ki, sanki bağırsa bile bu sessizlik bozulmayacaktı. Kız, kendini fanusun içine tıkılmış gibi hissetti. Dünden beridir, içindeki o kötü his ne kadar önemsememeye çalışsa da, onu kemiriyordu sanki.
Saatler geçmiş, yine hava kararmaya başlamıştı. Üstelik kar hala yağıyordu, gücünden hiçbirşey kaybetmeden.
Ve...
Yine telefon çaldı. Bu sefer kendi koştu, açtı telefonu.
-"Alo, baba sen misin?" diye kelimeler bir bir döküldü.
Oysa babası değildi.
-"Kızım anneni verir misin?" dedi karşıdaki ses.
Annesine uzattı telefonu, yine pencere önüne geçti.
Karı çok seviyordu, YAĞDI. Ahh babası da bir gelseydi de, en çok sevdiğine KAVUŞSAYDI. Hep birlikte dışarı çıkıp, tıpkı eski günlerdeki gibi karlar üzerinde yuvarlanıp, kartopu oynasalardı.
O bunları düşünürken, duyduğu sesle birlikte hemen annesine doğru döndü. O da ne? Telefon annesinin elinden yere düşmüş, annesi de yere yığılmıştı. O an kızın başından aşağıya kaynar sular boşaldı. Dünden beri hissediyordu zaten.
-"Ne oldu anne?" diyerek titrek bakışlarıyla annesinin gözlerine baktı.
Annesi de güç bela,
-"Baban..."
Cümleyi tamamlayamadan, hıçkırıklarla ağlamaya başladı.
Kız şaşırmıştı. Yıllardır görmediği babasına ne olmuştu?
-"Anne babama ne oldu?" dedi, annesinin kollarına yapışmıştı, kadını sallıyordu.
-"Ne oldu babama?" diye tekrar, tekrar soruyordu.
Annesi güç bela yanıtlamaya çalıştı.
-"Kaza geçirmiş, geldiği otobüs... Yoğun KAR yüzünden kaza yapmış. Baban da..."
Cümle belki yarıda kalmıştı ama anlayacağını anlamıştı kız. Ağlayarak kapıya yöneldi, dışarı çıktı. Dizlerinin üzerine çöktü.
O beyaz sessizliği bozmak için haykırdı. -"NEDEN YAĞDIĞINI SÖYLE KAR? SÖYLE! SÖYLE NEDEN YAĞDIN?